Ünlü Türk Şair Nazım Hikmet Ran “Saman Sarısı” isimli şiirinde:
“...Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ?
İşin kolayına kaçmadan ama Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil Ne de ak örtüde elmaların Ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin...”
diye sorduğunda, Abidin Dino “...Buna da ne tual yeterdi; ne boya” diye cevap verir...
Batı Trakya’da Mutluluğun Resmi yapılabilir mi? Bunu belki Batı Trakya’nın değerli ressamları Fevzi Ali ya da Mustafa Çakır cevaplayabilir. Fakat Batı Trakya’da yapılan tablolarda göze çarpan hep hüzün, hep keder...
Pragmatik bir yaklaşımla değerlendirecek olursak ya da gerçekçilik akımına göre yorumlarsak, Rodop Dağları’nda koyun otlatan çobanın resmi mutluluğun resmi olabilir. Belki 70 ve 80’lerde bayram öncesi alınan kırmızı rugan ayakkabılarını gören çocuğun ifadesi de olabilir. Ya şimdilerde?
Mutluluk kelimesi Azınlığın sözlüğünden çıkmışçasına bir yaşam var Batı Trakya’da. Azınlık halkı ekonomik çöküntü yaşarken, köyler hiç durmadan işçi göç vermeye devam etmekte, genç işsizliği oranı giderek yükselmekte. Büyük rakamların cazibesine kapılıp yurt dışına niteliksiz işlere giden azınlık insanı, sağlığını bırakıp geri dönmekte ya da emekliliğini görememekte... Çözüm var mı peki? Mutlaka olmalı, ama zihniyetlerin değişmesi mümkün kılınmalı önce... Büyük yüzdesi tarım toplumu olan Türk Azınlığın tarımsal imkanları nelerdir? Bu imkanlar hangi düzeyde kalmakta ya da gerçek ihtiyaç sahiplerine ne kadar ulaşmakta? Üretimi terkeden toplulukların akibeti ise hep hiçlik...
Ya çocuklar, ah çocuklar... geleceğe dair umut var mı? Umut kelimesinin anlamı nedir? Hep arzulanan umutlu olmak, ama umut kelimesi de terketti sözlükleri. Ya “Barış”, “Hak”, “Hukuk”, “Adalet” ve en önemlisi “Eğitim”?
Türk Azınlığın eğitimi, eğitim dönemi başlarında ve kayıt dönemlerinde gündemde biraz yer alıp sonra bir şekilde konular uyutulur ve karar alıcılar bildiğini okur. Bu konu okul birleştirilmelerinde de böyle oldu, tercümanlı okul öncesi eğitim sisteminde de böyle, öğretmen tayinleri konusunda da, hemen hemen tüm eğitim konularında Atinalı idarecilerimiz “üç maymunu” resmediyorlar sanki mutluluk! tablosu yerine.
Abidin Dino mutluluğun resmini yapmadı belki, ama tasvirlerindeki mutluluk bugünün ve eskinin Batı Trakya’sında hiç olmadı. Batı Trakya Türkleri, azınlık oluş tarihlerinden itibaren “öğrenilmiş çaresizlik” yaşamakta... “Kimliksiz”, “eğitimsiz”, “izole” bir yaşama mahkum edilen Batı Trakyalı Türklerin çıkış noktası ne olmalı?
Bir kere üzerlerine atılan ölü toprağının kaldırılması gerekir. Bir bilen “eğri cetvelle doğru çizgi çizilmez” demiş. Batı Trakya Türkleri dinamiklerini doğru kullanmayı öğrenmeli. Kendi elbisesini dikecek terzisi olmalı mesela, kendi sözlüğünü yazacak âlimi.
Bazen postadan mektuplar ya da paketler yorgun gelir azınlık kuruluşlarına, Atina’da Yunanistan vatandaşları için çıkan kanunlar da bazen Batı Trakya sınırlarından geçene kadar yorulur, deforme olur. Hani “İsonomia-isopolitia” (kanun önünde eşitlik – eşit vatandaşlık) diye dillere destan olan bir söylem vardı 1990’larda. Lise-üniversite yıllarımıza denk gelmişti. Bir şeyler değişiyordu da neydi bu değişiklikler? Tabi ki Abidin Dino’ya “mutluluğun resmini” yaptıracak değişiklikler hiç olmadı. İşin ilginci, göstermelik iyileştirmelere azınlığın verdiği tavizler.
Albert Eintein’in “izafiyet teorisi” azınlığın durumunu açıklayabilir mi? Kim bilir? Zaman, mekan, ışık hızı... Azınlık ışığı hiç göremedi sanki...
Asıl önemlisi ise bu Azınlık kendi çocukları için ne istiyor? Azınlık kuruluşları azınlığın gerçek ihtiyaçlarının ne olduğunun ne kadar bilincinde?