Batı Trakya Görüşmesinde Yaptığı Konuşma, Ankara, 9 Ocak 2007
Sayın Başkan, Değerli milletvekili arkadaşlarım;
Batı Trakya Türkleriyle ilgili genel görüşme için söz almış bulunuyorum. Hükümetimizin görüşlerini burada ifade edeceğim. Her şeyden önce böyle bir görüşmeyi talep eden arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, böyle önemli bir konunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılmasına fırsat vermiş oldular ve ayrıca, özellikle Cumhuriyet Halk Partisine teşekkür ediyorum; çünkü, daha önce bu konunun Meclise getirilmesini arzu etmişlerdi, ricamız üzerine bugüne kalmasını onlar da kabul ettiler.
Yine, sözlerime başlamadan önce bir üzüntümüzü de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bugünkü uçak kazasında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum, bütün ailelerine de başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Yunanistan'la 1999 yılında başlatılan diyalog ve işbirliği süreci çerçevesinde iki ülke arasında çok yönlü ilişkilerin gerçekleştirilmesini amaçlamıştık. Bu anlayışla, Türkiye ile Yunanistan arasında stratejik ortaklık ilişkisi geliştirmeyi hedefliyoruz. Nitekim, bu yönde önemli adımlar da atılmıştır. Enerji, ticaret, bankacılık, turizm, ulaştırma gibi çok çeşitli sektörlerde bölge barışına ve refahına katkıda bulunacak işbirliği projelerine imza attık. Bu çabalarımızı sürdürmeye ve sorunlarımıza diyalog ve işbirliğiyle çözümler üretmeye kararlıyız.
Bugünkü toplantımızı, Batı Trakya Türk azınlığının haklarının ileri götürülmesi ve hayatlarının iyileştirilmesi yolunda bir fırsat olarak değerlendirmek gerekir. Bu sebeple, toplantımızın bu amacı göz önünde tutulması gerektiğini düşünüyorum ve inanıyorum ki, böyle bir toplantının neticesinde, Batı Trakya'daki Türk'lerin çektikleri sıkıntılar daha çok dikkate gelecektir ve onların giderilmesi yönünde de Yunanistan hükumeti üstüne düşenleri daha çok yapacaktır.
Değerli arkadaşlar, burada bir şeyi de ifade etmek istiyorum: Artık, bugünkü dünyada, ülkeler, sadece benim sorunumla ben ilgilenirim, başka ülke ilgilenmez diyemez, hele Avrupa Birliği gibi bir topluluğa üye olmuş olan bir ülkenin sorunları herkes tarafından yakından ilgilendirilir. Önemli olan, bunların yapıcı bir üslup içerisinde ele alınması ve bunların yapıcı bir üslup içerisinde dillendirilmesidir, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapmak istediğimiz de aslında budur.
Batı Trakya Müslüman Türk azınlığının karşı karşıya oldukları sorunların çözüme kavuşturulması, Türk-Yunan ilişkileri gündeminin önemli bir maddesidir. Türk-Yunan diyaloğu, soydaşlarımızın kişi haklarını ilgilendiren alanlarda yaşadığı bazı sorunların aşılmasına da yardımcı olmuştur. Ancak, Yunanistan'ın, özellikle azınlık hakları olarak nitelendirilebilecek alanlarda herhangi bir açılım yapmaktan kaçındığı bilinmektedir. Yunanistan bazı adımlar atmışsa da, azınlığımıza eşit eğitim imkânları sağlanması, seçilmiş müftülerin tanınması, Batı Trakya vakıflarına yönelik ayırımcı uygulamalara son verilerek, vakıfların yönetimlerinin azınlığa devredilmesi, azınlığımızın Türk kimliğinin tanınması ve 19'uncu madde mağduru soydaşlarımızın haklarının iadesi gibi temel sorunlar halen çözüm beklemektedir. Bir başka deyişle Yunanistan tarafından ilerleme olarak nitelendirilen unsurlar, özellikle İskeçe, dağlık bölgeyi kapsayan gezi rejiminin uygulamada ortadan kaldırılması ile Türk azınlığına yönelik ayrımcı uygulamalardan bazılarına son verilmesinden ibarettir. 21'inci yüzyılda ve üstelik yirmi beş yıldır Avrupa Birliği üyesi olan bir ülkede bu uygulamaların, kısıtlamaların mevcudiyetinin izahı da zordur.
Batı Trakya Türk azınlığı ile ülkemizdeki Rum Ortodoks azınlığı iki ülke dostluğunun pekiştirilmesinde köprü rolü oynamalıdır. Azınlığımızı Türkiye ile Yunanistan'ı ayıran değil, birleştiren bir unsur olarak görüyoruz. Bu nedenle, Yunanistan'dan, soydaşlarımıza 1913 Atina Antlaşması ve 1923 Lozan Antlaşması gibi ikili ve çok taraflı uluslararası anlaşmalar ile ilgili Avrupa Konseyi sözleşmelerinden kaynaklanan haklarını tanımasını ve azınlığımıza Avrupa Birliği normlarına uygun ve Avrupa Birliği standartlarında yaşama koşulları sağlamasını bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri, Yunan hükumetleri Lozan Anlaşmasında kullanılan terminolojiye sığınarak Türk azınlığı Müslüman azınlık nitelendirmekte, kendilerini "Türk" olarak tanımlamalarına izin vermemekte, bu konuda yasal engeller çıkarmaktadırlar. 1927 yılında kurulmuş olan ve azınlığın en eski sivil toplum kuruluşu olan İskeçe Türk Birliği 1984 yılında başlatılan hukuki süreç neticesinde 1995 yılında Yunan Yargıtayınca kapatılmıştır. Aynı noktadan hareketle, Rodop Türk Kadınları Kültür Derneğinin kurulması, 2005 yılı içinde Evros Azınlık Gençleri Derneğinin kurulması ile 2006 yılında Yunan Yargıtayınca yasaklanmıştır. Ancak her üç karar da azınlık tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşınmıştır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Batı Trakya'daki soydaşlarımız, bildiğiniz üzere, kendi dinî liderleri olan müftülerini kendileri seçmektedirler. 1913 Atina ve 1923 Lozan anlaşmasından kaynaklanan bu hakkı kullanan soydaşlarımızın, müftülerini seçimle belirleme hakkı, 1990'lı yılların başından itibaren kendilerinden alınmıştır. Buna rağmen, İskeçe'de ve Gümülcine'de Batı Trakya Türk azınlığı tarafından seçilmiş müftüler görev yapmaktadır.
Yunan yönetimlerinin, geçtiğimiz yıllarda seçilmiş müftüler aleyhinde açmış olduğu ve mahkumiyetle sonuçlanan davalar için de, iç hukuk yolları tüketildikten sonra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşınmış ve Yunanistan beş kez bu davadan mahkum olmuştur. Söz konusu davalar, İskeçe ve Gümülcine müftülerinin dinî bayramlar ile kutsal günler vesilesiyle yayınladıkları mesajlardan yola çıkarak, seçilmiş müftülerin, atanmış resmî müftülere rağmen görevi gasp ettikleri gerekçesiyle açılmıştır. Bildiğiniz gibi, Yunanistan tarafından defalarca hapis cezasına çarptırılan İskeçe Müftüsü Merhum Mehmet Emin Aga altı ay cezaevinde yatmıştır. Bu vesileyle, Batı Trakya Türk azınlığının haklı davası için yıllarca yılmadan, korkusuzca savaşan Merhum Müftü Mehmet Emin Aga'yı bir kez daha rahmetle anmak istiyorum. Yine, bu vesileyle, Batı Trakya davasının büyük kahramanlarından Sadık Ahmet'i de rahmetle anıyorum.
Değerli arkadaşlar, Avrupa Konseyi Delegeler Komitesi, geçtiğimiz haftalarda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin seçilmiş müftüler lehinde verdiği kararı Yunanistan'ın uygulamasını talep etmiş ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına uygun biçimde hareket etmelerini sağlayacak önlemleri ivedilikle almalarını talep etmiştir. Bildiğiniz gibi, Yunanistan da Avrupa Konseyinin bir üyesidir. Dolayısıyla, oradaki Delegeler Komitesinin bu çağrısına, ümit ediyoruz ki, kısa süre içerisinde uyacaklardır.
9 Eylül 2006 tarihinde vefat eden İskeçe Müftüsü Mehmet Emin Aga'nın yerine, Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu tarafından alınan karar uyarınca 31 Aralık 2006 günü bayram namazı öncesinde camilerde yapılan seçimler neticesinde Ahmet Mete seçilmiştir. Yunanistan'ı, diğer alanlarda olduğu gibi dinî özgürlükler alanında da yürürlükteki anlaşmalar ile Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi standartlarına uymaya ve bu meyanda Batı Trakya Türk cemaatinin seçilmiş müftüsünü tanıyarak, Türk azınlığın arzusu hilafına sürdürdüğü atanmış müftü uygulamasına son vermeye davet ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Batı Trakya Türk azınlığı mensubu olup, Yunan Vatandaşlık Yasası'nın ırkçılık esasına dayalı 19'uncu maddesinin yürürlükte kaldığı 1955-1998 yılları arasında çoğu soydaşımız olmak üzere on binlerce kişi Yunan vatandaşlığından çıkartılmışlardır. Bizzat resmi yetkililerin geçmişte yaptıkları açıklamalara göre bu rakam 50 bin civarındadır, bizim tahminimize göre de 60 bin civarındadır. Bu soydaşlarımızın bir kısmı Türk vatandaşlığına, bazıları ise yaşamakta oldukları Batı Avrupa ülkeleri vatandaşlığına geçmişlerdir. Ancak, vatansız statüsünde çok sayıda soydaşımız bulunmaktadır. Hatta, bazı soydaşlarımızın Avrupa Birliği müktesebatı hilafına başka bir Avrupa Birliği ülkesinde çalışırken Yunan vatandaşlığını kaybettikleri de tespit edilmiştir.
Vatansız durumdaki soydaşlarımızdan başlamak üzere, söz konusu maddenin uygulanmasıyla, vatandaşlıktan çıkartılan ve bu nedenle Avrupa Birliği üyesi ülke vatandaşı olmaktan kaynaklanan haklarından da yoksun bırakılan soydaşlarımızın Yunan vatandaşlığına geri alınmaları Yunanistan'ın yükümlülüğüdür. Yunanistan'ın bu konuda atacağı adımlarla, Avrupa Birliği üyesi bir ülkede hukukun üstünlüğü ilkesinin geçerli olup olmadığı da sınanmış olacaktır. Bu itibarla, Yunanistan'ın, son dönemde, hâlen ülkede vatansız statüsünde yaşamakta olan 41 soydaşımızın vatandaşlığının iade edileceği, 18 başvurunun ise en kısa sürede olumlu biçimde sonuçlandırılacağı yönündeki açıklamalarını yeterli görmemekteyiz.
Değerli arkadaşlarım, azınlığın çözüm bekleyen en önemli sorunlarından biri de eğitim sorunudur. Yunan yönetimleri, uzun yıllar boyunca göç ettirmeye, göç etmeyenleri ise asimile etmeye çalıştığı Batı Trakya Türk azınlığını eğitim bakımından da geri bıraktırmaya çalışmaktadır. Bugün, Batı Trakya azınlık okullarında, mecburi temel eğitim, Yunanistan'daki dokuz yılın aksine, altı yıldır. Hâli hazırda nüfusunun yarısı soydaşlardan oluşan Gümülcine'de 1 azınlık ortaokul ve lise karşılığı 25 Yunan devlet ortaokul ve lisesi, soydaşların nüfusun yüzde 45'ini oluşturduğu İskeçe'de ise 1 azınlık lisesine karşın 37 Yunan devlet lisesi bulunmaktadır. Batı Trakya Türk azınlığı temsilcilerinin söz konusu azınlık okullarının kapasitelerinin genişletilmesi talebine dahi olumlu yanıt vermedikleri bilinmektedir. Buna karşılık, Yunan yönetiminin, bu eğitim yılında pilot bölge olarak Batı Trakya'daki bazı Yunan liselerinde başlatılan seçmeli Türkçe dersi uygulamasını azınlık eğitiminde bir hamle olarak göstermek eğilimi içinde olduğu da gözlenmektedir. Ancak, azınlığımızın Yunanistan Hükümetinden temel beklentisi, mevcut iki lisenin imkânlarının geliştirilmesine ve yeni azınlık okullarının kurulmasına izin vermesidir.
Batı Trakya'daki azınlık okullarında, Yunanistan tarafından, pedagojik açıdan düzeyi yeterli olmayan, iki yıllık Selanik Pedagoji Akademisi mezunu, ne Türkçeye ne de Yunancaya yeterli derecede hâkim olmayan öğretmenlerin görevlendiriliyor olmaları eğitim düzeyinin düşük olmasının bir başka nedenidir ve buradaki asıl sebep de, direkt veya dolaylı yoldan oradaki Türk soydaşlarımızın eğitimlerinin düşük tutulması ve bu şekilde asimile edilmeleridir.
1951 tarihli Türk - Yunan Kültür Anlaşması çerçevesinde ve mütekabiliyet uyarınca kontenjan öğretmenleri gönderilmekte ise de, bunların sayısı, İstanbul'da Rum azınlığın sayısının azaldığı bahanesiyle Yunanistan tarafından on altı olarak sınırlandırılmışlardır.
Yunanistan'ı, hâlihazırda sayıları on binden fazla olan soydaş öğrenciye Yunanistan ortalamasıyla eşdeğer düzeyde azınlık eğitimi sağlamaya davet ediyoruz. Bunun, Lozan Anlaşmasına ilaveten eğitimde eşit imkân sağlanması prensibinin de bir gereği olduğunu düşünüyoruz ve ayrıca Avrupa Birliği üyesi bir ülkeye de yakıştırmıyoruz.
Esasen, bölgedeki azınlık eğitiminin düzeyinin düşüklüğü, soydaş öğrencilere, Yunan üniversitelerinde sağlanan binde 5'lik kontenjanın etkin kullanımını engellemekte ve üniversitelere kaydolan öğrencilerin önemli bir kısmı yükseköğrenimlerini tamamlayamamaktadırlar.
Hükümetimiz döneminde, Batı Trakyalı soydaşlarımıza, ülkemizdeki yükseköğretim kurumlarında sağlanan eğitim imkânlarının genişletilmesine yönelik önlemler alınmıştır. Bu alandaki çabalarımız devam etmektedir. Bu alanda karşılaşılan önemli bir sorun, ülkemiz üniversitelerinden mezun olan soydaşlarımızın diplomalarının denkliğinin tanınması konusunda Yunanistan'ın çıkardığı sorunlardır. Bu nedenle, birçok soydaşımız, meslekleri haricindeki dallarda çalışmak zorunda bırakılmaktadırlar ve bu konuda da Yunanistan ile yoğun bir temas halindeyiz.
Değerli arkadaşlar, 1967'de Yunanistan'da askeri cuntanın iş başına gelmesiyle birlikte, Batı Trakya'daki Osmanlı döneminden kalma Türk vakıf idarelerinin yönetimi azınlığın elinden alınmıştır. Aradan geçen kırk yıl içinde, maalesef, bu durum değişmeden, bugüne kadar devam etmiştir. Batı Trakya'daki Müslüman azınlığa ait vakıfların ve bunların servetlerinin idaresi ve kullanılmasına ilişkin 1091 ve 1980 tarihli Vakıflar Yasası, ayrımcı niteliğiyle, hem Lozan'a hem de uluslararası düzeyde kabul görmüş olan azınlık haklarına aykırıdır. Yunanistan, Batı Trakya'daki soydaşlarımıza, anlaşmalardan kaynaklanan azınlık haklarını vermek yükümlülüğü altındadır ve bu yükümlülüğü gerçekleştirmelerini bekliyoruz.
Ata yadigârı Osmanlı Türk vakıflarına ait malların, Yunan yönetimlerince atanmış idareler tarafından kamulaştırma, vergi borçları gibi bahanelerle daha fazla yağmalanmasının önlenebilmesini teminen gerekli çalışmalar yapılmaktadır. Bu konuda sivil toplum örgütlerimiz tarafından yürütülen faaliyetler de memnuniyetle izlenmektedir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Hükumetimiz, tüm bu sorunların aşılması yönünde Yunanistan makamları nezdinde en üst düzeyde girişimlerde bulunmaya devam edecektir. Gerek benim ziyaretlerim gerek Sayın Başbakanımızın ziyaretleri gerekse diğer bakan arkadaşlarımızın ziyaretlerindeki önemli konulardan birisi daima bu olmuştur.
Azınlık sorunlarını Yunanistan'la görüşmeye hazırız. Bunu, kendilerine daima söylemişizdir. Aynı zamanda, Avrupa Birliği vatandaşı olan Batı Trakyalı soydaşlarımıza hâlihazırda sağlanmakta olan azınlık haklarının, Avrupa Birliği standartlarının çok gerisinde olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Yunanistan'da, Türkiye'de veya üçüncü ülkelerde yaşamakta olan Batı Trakyalı soydaşlarımızın haklı davalarını ve taleplerini Batı kamuoyuna duyurabilmeleri için, sivil toplum örgütlenmelerini etkin biçimde kullanmaları gerektiğini de gözlemliyoruz.
Bu bağlamda, Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği tarafından 16-17 Eylül 2006 tarihinde İstanbul'da düzenlenen 5. Batı Trakya Türkleri Kurultayı, tüm bu sorunların, akademisyenler, soydaş temsilcileri ve sivil toplum örgütleri tarafından etraflıca ele alınmasına ve çözüm önerileri üretmesine katkıda bulunmuştur. Bu Kurultayın ilk defa geniş bir katılımla düzenlenmesinden büyük bir memnuniyet duyduk. Bildiğiniz gibi Sayın Başbakanımız da ilk defa bu kurultayın açılışına katıldılar, kurultay delegelerine,
Hükümetimizin, azınlığımıza yönelik güçlü desteğini orada vurguladılar. Hükumetimiz döneminde Batı Trakya'ya yönelik üst düzey ziyaretlerde sağlanan artış, bizlere, soydaşlarımızın sorunlarını daha iyi anlama imkânı sağlamıştır.
Sayın Başbakanımızın Mayıs 2004'te Batı Trakya'ya yaptığı ziyaret elli iki yıl aradan sonra yapılan ilk üst düzey ziyaret olmuştur.
Sayın Başbakanımız, bölgeye yaptığı bu ziyaret sayesinde soydaşlarımızı dinlemek ve sorunlarını yerinde gözlemek imkânını bulmuş ve bunu Yunan makamlarıyla da paylaşmıştır. Bu meyanda, ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun 2006 yazında, Adalet Bakanı Sayın Çiçek'in Ocak 2006'da yapmış olduğu ziyaretleri özellikle vurgulamak isterim.
Bunların dışında, Hükumetimiz döneminde, çeşitli kurum ve kuruluşlarımız tarafından, Batı Trakya Türk azınlığından gelen talepler doğrultusunda oluşturulan heyetler aracılığıyla düzenlenen kültürel faaliyetler ile eğitim amaçlı etkinlikler nitelik ve nicelik olarak genişletilmiştir. Bölgeye, ayrıca, sorunların yerinde tespitine yönelik uzman ziyaretleri de gerçekleştirilmektedir.
Türk-Yunan yakınlaşması çerçevesinde, özellikle, İskeçe dağlık bölgesindeki gezi rejiminin kaldırılmış olması Gümülcine Başkonsolosluğumuzun tüm soydaşlarımıza ulaşmasına ve sorunlarını daha yakından gözlemleyebilmelerine de imkân sağlamıştır. Batı Trakyalı soydaşlarımızın maruz kaldıkları insan ve azınlık hakları ihlalleri, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, AGİT, Avrupa Birliği ve İslam Konferansı Örgütü gibi uluslararası örgütlerin gündemine taşıyarak bir Avrupa Birliği ülkesinde AB müktesebatıyla korunduğu varsayılan azınlığımızın yaşadığı sıkıntıların dünya kamuoyuna anlatılmasına ihtiyaç vardır. Bu yöndeki çabaları destekliyoruz. Ayrıca, soydaşlarımızın, ikili ve çok taraflı uluslararası anlaşmalardan doğan insan ve azınlık haklarını kullanabilmeleri için, uluslararası yargı mekanizmalarına giderek, daha fazla kullanmak eğiliminde olduklarını da memnuniyetle görüyoruz.
Sayın milletvekilleri "Batı Trakya'nın neden Avrupa Birliğinin en geri kalmış bölgesi olduğu, buna rağmen Yunanistan genelinde Avrupa Birliği fonlarından yararlanma bakımından neden en son sırada yer aldığı ve neden hâlâ soydaşlarımızın temel geçim kaynağının Avrupa Birliği tarafından sübvansiyonuna önümüzdeki yıllarda tedricen son verilecek olan tütün tarımı olduğu" Yunanistan makamlarına yönelttiğimiz sorular arasında yer almaktadır.
Bütün bunlar dikkate alındığında, Batı Trakya'daki soydaşlarımızın bulunduğu bölgelere çok daha fazla maddi yardımların yapılması, oradaki altyapının geliştirilmesi, Avrupa Birliği fonlarından, oradaki Yunanistan vatandaşı olan soydaşlarımızın çok daha faydalandırılmaları gerekmektedir. Bunun, sadece Yunanistan tarafından değil Avrupa Birliği tarafından da gözetilmesi ve gözlemlenmesi gerekmektedir. Ümit ediyoruz ki, buradaki bu toplantılar ve bu tartışmalar herkesin gözünü çok daha fazla açacaktır. Bizim buradaki niyetimiz veya bu tartışmayı buraya taşıyan değerli milletvekili arkadaşlarımın asıl niyeti de budur. Avrupa Birliğinin bir bölgesi vardır. Orada yaşayan belli bir soydan gelen insanlar vardır. Bunlar, sanki Avrupa Birliğinde değilmiş gibi, sanki Avrupa Birliğine üye olan bir ülkede değilmiş gibi muameleye tabi tutulmaktadırlar. Dolayısıyla, dikkatlerin buraya çekilmesi ve bu şekilde buradaki haksızlıkların sona erdirilmesini tabii ki arzu etmekteyiz. Bu, aynı zamanda Yunanistan'ın da bir şerefidir, çünkü orada yaşayan bizim soydaşlarımız onların vatandaşıdır, kendi vatandaşlarına da bir ayrımcılık içerisinde olmamaları gerekir.
Azınlığımızın bölgede müreffeh biçimde varlığına devam edebilmesi için, eğitim ve ekonomik sorunların ivedilikle çözülmesi gerektiğinin bilincindeyiz. Bu yöndeki çabalarımıza önümüzdeki dönemde daha da hız vermeye kararlıyız. Şüphesiz ki, tüm bu sorunların çözümü yönünde, Batı Trakya Türklerinin seslerini duyurabilmeleri için, siyasi hayata katılımda karşılaşılan eşitsizliklerin aşılması da önem arz etmektedir. Bu, aynı zamanda, azınlığın kültürel ve etnik kimliğinin korunmasının da garantisi olacaktır. Yunanistan'ı, henüz onaylamamış olmakla beraber, 1997'de imzaladığı Avrupa Konseyi Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi'ne aykırı uygulamalara son vererek, her zaman ülkelerinin refahı için çalışan ve sağdık birer Yunan vatandaşı olan soydaşlarımızın refah ve mutluluğu için gereken önlemleri gecikmeksizin almaya davet ediyoruz. Batı Trakyalı soydaşlarımız, Yunanistan vatandaşı olmanın sorumlulukları içinde hareket etmektedirler. Ancak, bu, soydaşlarımızın haklarına sahip çıkmayacakları anlamına da gelmemelidir, haklarını tabii ki sonuna kadar arayacaklardır ve kendilerine karşı yapılan haksızlıkların giderilmesi için tabii ki sonuna kadar mücadele edeceklerdir. Her şeyden önce, Lozan Barış Anlaşması'yla güvence altına alınan kimliklerini ve azınlık haklarını, meşru zeminde korumak durumundadırlar.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, Batı Trakya Türk azınlığına bu anlayışla bakmakta ve meselelerine bu anlayışla sahip çıkmaktadır. Konuşmamın başında da söylediğim gibi, bu azınlıkları, yani gerek Yunanistan'daki soydaşlarımızı gerekse Türkiye'deki Rumları -ki, onlar bizim vatandaşlarımızdır- aslında, her iki ülke arasındaki diyalogun gelişmesi, işbirliğinin gelişmesi ve karşılıklı çıkarın gelişmesi için köprü olarak görüyoruz. Yunanistan'ın da bunu böyle görmesini temenni ediyoruz ve bu haksızlıkların bir an önce giderilmesi için gerekli adımları atmalarını kendilerinden bekliyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Devlet Bakanımız Sayın Mehmet Aydın, merhum Aga'nın cenaze töreni vesilesiyle geçtiğimiz Eylül ayında bölgeyi ziyaret etmiştir. Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Ali Bardakoğlu ise yirmi üç yıl aradan sonra 2005'te bölgeyi ziyaret ederek Ramazan ayında soydaşlarımızla kucaklaşmıştır. Ben de son olarak 2006 Mayıs ayında, Bursa'da, tüm Balkanlar'daki soydaş ve göçmen derneklerimizin yönetim kurullarıyla bir toplantı yaparak bütün bu sorunları ve çözüm yollarını ele almışımdır.Bunların dışında, Hükumetimiz döneminde, çeşitli kurum ve kuruluşlarımız tarafından, Batı Trakya Türk azınlığından gelen talepler doğrultusunda oluşturulan heyetler aracılığıyla düzenlenen kültürel faaliyetler ile eğitim amaçlı etkinlikler nitelik ve nicelik olarak genişletilmiştir. Bölgeye, ayrıca, sorunların yerinde tespitine yönelik uzman ziyaretleri de gerçekleştirilmektedir.
Türk-Yunan yakınlaşması çerçevesinde, özellikle, İskeçe dağlık bölgesindeki gezi rejiminin kaldırılmış olması Gümülcine Başkonsolosluğumuzun tüm soydaşlarımıza ulaşmasına ve sorunlarını daha yakından gözlemleyebilmelerine de imkân sağlamıştır. Batı Trakyalı soydaşlarımızın maruz kaldıkları insan ve azınlık hakları ihlalleri, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, AGİT, Avrupa Birliği ve İslam Konferansı Örgütü gibi uluslararası örgütlerin gündemine taşıyarak bir Avrupa Birliği ülkesinde AB müktesebatıyla korunduğu varsayılan azınlığımızın yaşadığı sıkıntıların dünya kamuoyuna anlatılmasına ihtiyaç vardır. Bu yöndeki çabaları destekliyoruz. Ayrıca, soydaşlarımızın, ikili ve çok taraflı uluslararası anlaşmalardan doğan insan ve azınlık haklarını kullanabilmeleri için, uluslararası yargı mekanizmalarına giderek, daha fazla kullanmak eğiliminde olduklarını da memnuniyetle görüyoruz.
Sayın milletvekilleri "Batı Trakya'nın neden Avrupa Birliğinin en geri kalmış bölgesi olduğu, buna rağmen Yunanistan genelinde Avrupa Birliği fonlarından yararlanma bakımından neden en son sırada yer aldığı ve neden hâlâ soydaşlarımızın temel geçim kaynağının Avrupa Birliği tarafından sübvansiyonuna önümüzdeki yıllarda tedricen son verilecek olan tütün tarımı olduğu" Yunanistan makamlarına yönelttiğimiz sorular arasında yer almaktadır.
Bütün bunlar dikkate alındığında, Batı Trakya'daki soydaşlarımızın bulunduğu bölgelere çok daha fazla maddi yardımların yapılması, oradaki altyapının geliştirilmesi, Avrupa Birliği fonlarından, oradaki Yunanistan vatandaşı olan soydaşlarımızın çok daha faydalandırılmaları gerekmektedir. Bunun, sadece Yunanistan tarafından değil Avrupa Birliği tarafından da gözetilmesi ve gözlemlenmesi gerekmektedir. Ümit ediyoruz ki, buradaki bu toplantılar ve bu tartışmalar herkesin gözünü çok daha fazla açacaktır. Bizim buradaki niyetimiz veya bu tartışmayı buraya taşıyan değerli milletvekili arkadaşlarımın asıl niyeti de budur. Avrupa Birliğinin bir bölgesi vardır. Orada yaşayan belli bir soydan gelen insanlar vardır. Bunlar, sanki Avrupa Birliğinde değilmiş gibi, sanki Avrupa Birliğine üye olan bir ülkede değilmiş gibi muameleye tabi tutulmaktadırlar. Dolayısıyla, dikkatlerin buraya çekilmesi ve bu şekilde buradaki haksızlıkların sona erdirilmesini tabii ki arzu etmekteyiz. Bu, aynı zamanda Yunanistan'ın da bir şerefidir, çünkü orada yaşayan bizim soydaşlarımız onların vatandaşıdır, kendi vatandaşlarına da bir ayrımcılık içerisinde olmamaları gerekir.
Azınlığımızın bölgede müreffeh biçimde varlığına devam edebilmesi için, eğitim ve ekonomik sorunların ivedilikle çözülmesi gerektiğinin bilincindeyiz. Bu yöndeki çabalarımıza önümüzdeki dönemde daha da hız vermeye kararlıyız. Şüphesiz ki, tüm bu sorunların çözümü yönünde, Batı Trakya Türklerinin seslerini duyurabilmeleri için, siyasi hayata katılımda karşılaşılan eşitsizliklerin aşılması da önem arz etmektedir. Bu, aynı zamanda, azınlığın kültürel ve etnik kimliğinin korunmasının da garantisi olacaktır. Yunanistan'ı, henüz onaylamamış olmakla beraber, 1997'de imzaladığı Avrupa Konseyi Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi'ne aykırı uygulamalara son vererek, her zaman ülkelerinin refahı için çalışan ve sağdık birer Yunan vatandaşı olan soydaşlarımızın refah ve mutluluğu için gereken önlemleri gecikmeksizin almaya davet ediyoruz. Batı Trakyalı soydaşlarımız, Yunanistan vatandaşı olmanın sorumlulukları içinde hareket etmektedirler. Ancak, bu, soydaşlarımızın haklarına sahip çıkmayacakları anlamına da gelmemelidir, haklarını tabii ki sonuna kadar arayacaklardır ve kendilerine karşı yapılan haksızlıkların giderilmesi için tabii ki sonuna kadar mücadele edeceklerdir. Her şeyden önce, Lozan Barış Anlaşması'yla güvence altına alınan kimliklerini ve azınlık haklarını, meşru zeminde korumak durumundadırlar.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, Batı Trakya Türk azınlığına bu anlayışla bakmakta ve meselelerine bu anlayışla sahip çıkmaktadır. Konuşmamın başında da söylediğim gibi, bu azınlıkları, yani gerek Yunanistan'daki soydaşlarımızı gerekse Türkiye'deki Rumları -ki, onlar bizim vatandaşlarımızdır- aslında, her iki ülke arasındaki diyalogun gelişmesi, işbirliğinin gelişmesi ve karşılıklı çıkarın gelişmesi için köprü olarak görüyoruz. Yunanistan'ın da bunu böyle görmesini temenni ediyoruz ve bu haksızlıkların bir an önce giderilmesi için gerekli adımları atmalarını kendilerinden bekliyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum.