Eğitimin işlevini iki boyutlu düşünmek gerekir. Bunu bilimsel çerçevede ele alırsak eğitimin iki temel işlevi vardır. Açık ve kapalı işlev olarak tanımlanan bu işlevler, açık ve kapalı işlevlerdir. Açık işlevler: toplumsal, ekonomik, siyasal, bireysel ve felsefi işlevlerdir. Toplumsal işlev, toplumun devamı ve gelişimini amaçlar. Ekonomik işlevin amacı, eğitim alan bireyi üretici durumuna getirerek nitelikli insan gücü ve bilinçli tüketici yaratmaktır. Siyasal işlev bireye toplumsal değerlerin kazandırılmasıyla siyasal düzenin kurulması, bilinç yaratılmasıdır. Bireysel işlev, kişinin kendini gerçekleştirmesi için gerekli bilgi ve becerinin kazandırılmasıdır. Felsefi işlev ise bireyin düşünsel ve muhakeme yeteneğinin geliştirilmesini sağlamaktır. Kapalı işlev, açık işlevin ortaya çıkardığı sonuçlarla bireyin elde ettiği kazancıdır.
Türk Azınlık Eğitiminin İşlev Ya Da İşlevsizliği…
Eğitimin açık ve kapalı işlevleri göz önünde bulundurulduğunda Azınlık eğitimi, temel fonksiyonlarını yitirmiş, yaşam ünitesinde varlığını sürdürmeye çalışan bir durumdadır. İşlevsel sorunları tek tek ele alacak olursak öncelikle açık işlevleri incelemek gerekir. Toplumsal manada, Azınlığın temel eğitimindeki yapısal ve siyasi sorunlar, toplumsal sorunları çözebilecek çok fazla nitelikli birey yetiştirilmesine imkân vermemektedir. Toplumun devamı için toplumsal değerlerin genç kuşaklara aktarılması önemliyken, cehalete maruz bırakılmış bir toplum gelecek nesle değer aktarımı konusunda, kültürel mirasını bırakma konusunda yeterli olamamaktadır. Bu durum da toplumsal işlev konusunda azınlık eğitimini giderek çökertmektedir. Ekonomik işlev, ekonomik kriz yaşayan bir Yunanistan’da belki de şu anda en önemli işlev gibi algılanmaktadır. Yine Azınlık açısından bu durum göz önüne alınınca, aslında ekonomik işlev, işlevsiz hale yıllar önce getirilmiştir. Azınlık okullarının içler acısı durumu, azınlık çocuklarının okullara kabulü konusunda yaşanan sıkıntılar ve azınlık okullarında verilen düşük kalitedeki Türkçe ve Yunanca eğitim, azınlık bireylerinin ülkedeki çoğunluk ve diğer bireylerle yarışmasını engellemiş ve onları dezavantajlı duruma getirmiştir. Azınlık okullarına 2000’li yılların ortalarına kadar resmi dil Yunancayı bile öğretmemek üzere öğretmen tayin edilmesi, aslında Azınlığı cehalete ve izole bir yaşama maruz bırakma politikasıydı. Böyle bir toplumda eğitim ekonomik işlevini sürdüremez. Dolayısıyla iç ya da dış göç başlar ve bireyin sadece üretime katkısını değil, toplumsal devamlılığı, gelişimi de etkiler. Siyasal işlevi sadece azınlık açısından değil, aynı zamanda genel çerçeveden de değerlendirmek gerekir. Ülkede uygulanan yanlış siyaset, dünya tarihinde reddedilemez bir role sahip Yunanistan’ı, Yunanlı büyük düşünür ve fikir adamlarını utandıracak niteliktedir ve ülkeyi bugünkü çıkmaza sürüklemiştir. Kitleleri peşinden koşturacak doğal siyasi liderler yerine, empoze edilmiş liderlik vasıflarından yoksun yöneticilerle siyaset yapılmaktadır, bu da hem azınlık hem de genel manada ülke açısından ciddi bir sorundur. Dolayısıyla siyasi işlev de genel bir çöküş içerisindedir. Bozuk bir eğitim sisteminden en çok zarar gören ise bireysel işlevdir. Azınlık eğitimi bugün maalesef Maslow piramidinin tepesinde yer alan kendini gerçekleştirme seviyesinden çok uzakta, ilkel dürtülerin yer aldığı temel seviyededir. Bunun başlıca nedeni de azınlığa yıllardır uygulanan ötekileştirme siyasetidir. Eğer ülke yöneticileri azınlığa farklı dil, din, ırk ayrımı olmaksızın tüm haklarını vermiş olsaydı, bugün azınlık, ülkenin en önemli kültürel zenginliği, demokratik değerlerinin övünç kaynağı olurdu. Eğitimin açık işlevlerinden biri olan felsefi işlev ise diğer bütün işlevlerin ağır aksak yerine getirildiği ya da getirilmediği bir ortamda ne denli işlevsel olabilir? Fizyolojik ihtiyaçlar seviyesindeki bireylerin muhakeme yeteneğinin gelişmesi ve fikir üretmesi, topluma yön vermesi beklenemez. Açık işlevlerini yerine getirmekten aciz bir azınlık eğitim sisteminde bireyin kazanmasını beklemek, dolayısıyla kapalı işlevin yerine getirilmesini beklemek ise sadece bir ütopyadır.
Azınlık eğitimindeki sorunlar uzun yıllardır varlığını sürdürmektedir. Fakat özellikle 1967 askeri idare sonrası sistematik bir erozyon söz konusudur.
Azınlık eğitimindeki temel sorunlara göz atacak olursak:
a) İlköğretim:
a. Azınlık anaokulu kurulmasına izin verilmemesi,
b. Azınlığın kendi anaokulunu kurmak için yaptığı dilekçelere cevap verilmemesi,
c. Mevcut devlet anaokullarında Türk çocuklarına anadilde eğitim verilmemesi,
d. Alt yapı sorunu,
e. Fiziki koşullar,
f. Teknik yetersizlik,
g. Birleştirilmiş sınıflar,
h. Öğretmen sorunu,
i. Türk dili programı öğretmenlerinin alan bilgisi yetersizlikleri,
j. Yunan dili programı öğretmenlerinin yaklaşımları,
k. Türkiye üniversitelerinden mezun öğretmenlerin tayin edilmemeleri,
l. Müfredat,
m. Eğitim materyallerinin yetersizliği,
n. Eğitim rehberliği yetersizliği/yokluğu,
b) Ortaöğretim
a. Azınlık okullarının ihtiyaca (kapasite açısından) cevap verememesi,
b. Yeni azınlık okulu kurulmasına izin verilmemesi (Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığını yapılmış dilekçelere cevap verilmemesi),
c. Temel eğitimdeki yetersizliğin öğrenci performansına yansıması,
d. Eğitim personelinin mesleki yetersizliği,
e. Rehberlik ve yönlendirme eksikliği,
c) Yükseköğretim
a. Azınlık öğrencilerine üniversiteye girişte tanınan % 0,5 kontenjan hakkının pozitif ayrımcılıktan ziyade temel eksikliğin üzerini örtmek için bir kamuflaj olması,
b. Temel eksikliğin öğrencilerin başarısını düşürmesi,
c. Mesleki tercihlerin kapasiteye göre yapılmaması,
d. Devam ve mezun olamama sorunları,
e. Ekonomik sorunlar,
Azınlık eğitimindeki temel sorunların bir kısmı (fiziki koşullar gibi) doğal sorunlar olmakla birlikte büyük çoğunluğu yaratılmış siyasi sorunlardır. (Öğretmen sorunu, materyal sorunu, azınlığın kendi okulunu kurmasına izin verilmemesi gibi). Bu sorunlar ülke yöneticileri azınlığa yönelik niyetlerini değiştirmediği sürece var olmaya devam edecektir.
Azınlık Eğitiminin Kalitesinin Yükseltilmesi İçin Yapılması Gereken Düzenlemeler…
Azınlık eğitiminin kalitesinin yükseltilmesi için öncelikle ülke yöneticilerinin iyi niyetli olması gerekir. Bunun ötesinde, Türkiye – Yunanistan ilişkileri azınlıkların durumuna doğrudan yansımaktadır. Türk azınlığın sorunlarını çözüme ulaştıracak adımların atılması – mütekabiliyetin işletilmesi gerekir. Türk azınlığın temel ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde hem anadili Türkçenin hem de resmi dil Yunancanın kaliteli bir şekilde öğretilecek bilimsel alt yapının oluşturulması gerekir. Azınlık okullarında yetersiz fiziki koşulların düzeltilmesi için gerekli maddi desteğin sağlanması, okulların teknik donanım eksikliğinin giderilmesi gerekir. Eğitim kadrosunun birleştirilmiş sınıflarda uygulanması gereken yöntem ve bilimsel alt yapı yönünden desteklenmesi, öğretmen yetersizliğinin giderilmesi konusunda garantör devlet olarak Türkiye’nin rol üstlenmesi, hem Türkçe hem de Yunanca müfredatın gözden geçirilmesi ve çağdaş ihtiyaçlara cevap verecek nitelikte yeniden hazırlanması, bu konuda da Türk ve Yunan Milli Eğitim Bakanlıklarının iş birliği yapması gerekir. Azınlık okullarında okutulan Türkçe kitaplar genellikle çok geç gelmekte ya da zaman zaman bir yıl boyunca çocuklara dağıtılmamaktadır. Bu konuda Yunan Milli Eğitim Bakanlığının gerekli kolaylığı sağlaması gerekir. Yunanca kitaplar, azınlığa yabancı dil öğretir gibi değil, dil edinimi yoluyla azınlığa yunanca öğretecek şekilde olmalıdır. Dolayısıyla devlet okullarında okutulan kitaplar, eskiden olduğu gibi azınlık okullarında da okutulmalı, fakat azınlık okullarında görev yapacak olan Yunanca öğretmenleri azınlık dil ve kültürü konusunda da eğitim almalıdır. Her seviyede eğitim rehberliği sağlanmalı, bunun için rehber öğretmen yetiştirilmelidir. Azınlığın görüşü alınmadan, azınlığa rağmen uygulamaya konan kanunlar gözden geçirilmeli ve azınlık aleyhine olanlar yeniden düzenlenmelidir.
Türkçe (Anadili) Eğitimi…
Anadil kutsaldır. Her bireyin kendi anadilini öğrenmesi uluslararası insan hakları belgeleriyle de garanti altına alınmış en temel haktır. Azınlık diline gelince, bu konuda yapay sorunlar üretmek yerine en temel dayanak olarak uluslararası bir antlaşma olan 1923 Lozan Antlaşması’nı görmek yeterlidir. Nasıl öğretilmeli konusunda yapılandırılmış siyasi sorunlar bir kenara bırakılıp temel hedefe azınlık bireylerini eğitmek konursa önemli bir engel aşılacaktır. Bunun ötesinde Azınlık için “eklektik” bir yaklaşım benimsenmesi gerekir. Her ne kadar mevcut koşullarda en uygun yaklaşımın “doğal yaklaşım” olduğu açıkça görülse de zaman zaman azınlık bireylerinin çift-dilli, hatta çok dilli ortamlarda bulunuyor olması eklektik yaklaşım ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Bilindiği üzere, doğal yaklaşımda yalnız öğretilen dilde konuşulur ve dersler edinim için gerekli mesajın sunulmasına ayrılmıştır. Derslerin amacı öğrencinin “düşünceleri hakkında konuşmak, görevleri yerine getirmek ve problemleri çözmek” üzere dili kullanabilmesini sağlamaktır. Bu yaklaşım öğrenme ve edinme gerekliliklerini karşılamayı hedefler ve bu yolda büyük ölçüde başarılı olur. Doğal yaklaşımın yetersiz kaldığı ortamda ise diğer öğretim yaklaşımlarıyla takviye edilmesi gerekir. Bu nedenle azınlık okullarında görev yapan Türk ve Yunanlı öğretmenlerin iki kere donanımlı olması gerekir.
Yunanca Eğitimi…
Azınlık çocuklarının Yunancayı iyi öğrenememesinin başlıca sebebi, azınlık çocuklarına uygulanan sistemdir. Aslında sistemi oluşturan zihniyettir. Eğer azınlık eğitimin maruz kaldığı ayrımcı zihniyet aydınlanır ve eşitlikçi bir zihniyete dönüşürse bu temel sorunların aşılması çok daha kolay olur. Türkçe ve Yunanca farklı dil aile gruplarındandır, dolayısıyla dil yapıları farklıdır. Bu nedenle öğretilen materyal değil öğretim yöntemi, yaklaşımı farklı olmalıdır. Azınlık okullarında yıllardır siyasi nedenlerle Yunanca öğretilmemesini bir kenara bırakırsak, Yunanca azınlığın yabancı dili değil ikinci dilidir, dolayısıyla yabancı dil öğretim teknik ve yöntemi yerine, edinim teknik ve yöntemlerinin kullanılması gerekir. Bu nedenle anadil Türkçe eğitiminde olduğu gibi doğal yaklaşımın tercih edilmesi Yunancanın daha kolay ve doğru öğrenilmesini sağlayacaktır.
Eğitim Makamlarının Yaklaşımı…
Yunan eğitim makamları maalesef 1950’li yıllardan sonra, özellikle 1967 askeri cunta yönetiminden sonra azınlık eğitiminin ilerlemesi yönünde değil, tam tersi yok olması yönünde tedbirler almıştır. Bunun en önemli göstergelerinden biri Selanik Özel Pedagoji Akademisi’nin (SÖPA) kurulmasıdır. Her ne kadar azınlık okullarına öğretmen yetiştirmek için kurulmuş bir akademi de olsa, SÖPA’da yetişen öğretmenlerin Türk dili eğitimi üzerine yetiştirilmeden, Türkçe öğretim teknik ve yöntemlerini öğrenmeden azınlık okullarına tayin edilmesi, hatta Yunanlı öğretmenlerin de bir dogma olarak Yunancayı öğretmemek üzere tayin edilmeleri, çift dilli bireyler yetiştirmek yerine yarım dilli bireyleri ortaya çıkarmış, dolayısıyla eğitimin işlevselliğini ortadan kaldırmıştır.
Azınlık Okullarındaki Ders Programları…
Azınlık okullarındaki yaklaşımların tamamen gözden geçirilmesi gerekmektedir. Çağımızda “constructivisim” yani “inşacılık” gibi bireyi öğrenme sürecine aktif olarak katıp, bireyin bilgiyi inşa etmesine destek olan yaklaşımların benimsenmesi gerekir. Bilim alanlarında her geçen gün değişiklikler, yenilikler olmaktadır. Bu gelişmelerin yöntem ve içerik olarak azınlık okullarında da uygulanması ve eğitim programlarına yansıtılması gerekir. Ayrıca, değişimleri takip edebilmek ve sürekli bilgiye ulaşmak için bilgi üretimine dayalı çağdaş sistemler gereklidir. Ders programlarının, araştırma-sorgulama, eleştirel düşünme, problem çözme ve karar verme becerileri geliştiren, yaşam boyu öğrenmeyi hedef alan nitelikte olması gerekir. Fakat ders programlarını iyileştirmek tek başına yeterli olmayacak, bunun yanı sıra eğitimin diğer bileşenlerini de göz önünde bulundurmak gerekecektir. Öğretmen ve öğretim ortamının/okulun fiziki koşulları, alt yapısının da bu noktada önem arz ettiği göz önünce bulundurulmalıdır.
Son Zamanlardaki Yanlış Algı “Azınlık Çocuklarının Devlet Okullarını Tercih Etmesi”…
Son dönemlerde azınlık çocuklarının devlet okullarını tercih ettiği yönünde bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu yaratılmış/yapay bir gerçekliktir. Azınlık okullarının içinin bilimsel, teknik ve fiziki manada boşaltılması (yıllardır azınlık eğitimi ile ilgili yapılan değişiklikler iyileştirme yönünde değil de sorun üretmeye yönelik değişiklikler olduğu için) aileleri bir tercihten çok zorunluluğa itmektedir. Anadil eğitiminin yetersizleştirilmesinin yanı sıra resmi dilin de akranlarına oranla düşük seviyede verilmesi azınlık bireylerini farklı arayışlara itmiştir. Devlet okullarına öğrencilerin gidişi bir tercihten ziyade zorunluluğa dönmüştür. Bu uygulama doğru bir uygulama değildir. Bunun yanlışlığını ülke yöneticileri de siyasi önyargılarını bir kenara bıraktıklarında açık ve net bir şekilde göreceklerdir. Devlet okulları azınlık çocukları için bir tercih olabilir, fakat temel anlayış olarak farklı kültürlere hizmet verecek alt yapı mevcut değildir. Seçmeli ders olarak azınlık dil ve din dersinin verilmesi sadece göstermelik tercih sebebi oluşturmaktır. Bunu eğitimi bir bilim dalı olarak gören ve eğitim bilimci olan her birey rahatlıkla anlayabilir.
SÖPA ve Ardından Gelen Yeni Bilinmez…
SÖPA’nın kapatılması kesinlikle çok yerinde bir karardır. Prof. Dr. Thalia Dragona SÖPA’yı “geçmiş günahların bir ürünü” olarak tanımlamıştır. SÖPA cunta idaresinin Yunan demokrasisine bıraktığı bir kamburdur. Kapatılması da azınlık eğitim camiası tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Fakat azınlık eğitimi için yine azınlık yok sayılarak bazı yapılandırmalar yapılmakta, kararlar alınmaktadır. İyi eğitimli bir azınlığa sahip olmak Yunanistan için dezavantaj değil, tam tersi kültürel bir zenginlik, ekonomik bir avantaj olacaktır. Azınlıkla ilgili kararlar alınırken azınlığın görüş ve önerilerini dikkate almak gerekir. Fakat bu dikkate alış göstermelik değil özde olmalıdır. Azınlık eğitimi için açılmış bölüm bir pedagoji bölümünden çok var olan öğretmenlerin eğitim düzeylerini normal seviyeye çekmek için tamamlayıcı bir üniteye benzemektedir. Bu ünite sorun çözmez, çözemez. Öğretmen yetiştirmenin temel gerekleri, teknik alt yapısı malumdur. Azınlık dilinde, Türkçe öğretmeni yetiştirmek için Türkiye üniversiteleriyle iş birliği yapmak yetkililer için bir sorun teşkil etmekten çıkmalıdır.